İstanbul Büyükşehir -İBB- Çalışanları Derneği‘ndeki dostlarımızın yayınladığı kıymetli yazı dizisini iktibas ediyor, dikkatinize sunuyoruz.
Bugün itibariyle İBB bünyesindeki tüm iştirak şirketlerinde 696 sayılı KHK ile çalışan emekçilerin sorunlarını dile getirdiği yazıları hiçbir sansür uygulamadan olduğu gibi ”696 sayılı KHK ile İBB de çalışan işçilerin dert haritası” yazı dizisi ile yayımlayacağız.
İlk yazımızı bir İSKİ sayaç okuma işçisi kaleme aldı.
“Size kanım çok kaynadı. Size İSKİ diyebilir miyim?”
Merhaba arkadaşlar,
Ben uzun zamandır İSKİ sayaç okuma görevini icra ediyorum. Bu tecrübeye sahip olmayan insanların bu işe uzaktan baktıklarında, çok basit ne var ki bu işi yapmakta diyebilirler. Ancak; davulun sesi uzaktan hep hoş gelir, derler. Bu seste öyle, yakından ve tek başına dinlemek zorunda olduğumuz bir davul, bir zurna gibi kulaklarımızda çınlıyor. Şimdi; bu sesi hep birlikte yakından dinleyelim.
Güne sabah saat 09:00’da başlamamıza rağmen bu saatte zile mi basılır “Lan!” (Daha kötüsünü de duyduk) ile işe başlıyoruz. Neyse, saat 10:00’a kadar bu ihtimalleri idare ediyoruz. Saat 10:00’ dan sonra artık tam kıvama gelmiş ve kan-ter içindeyken, bir anda morallerimizi bozan o düşünceler tüm beynimize hakim olmaya başlıyor. Ne mi? Biz neden halâ İSKİ kurumun bir işçisi değiliz ve niçin haklarımızdan uzak tutuluyoruz? Neden halâ dış kapının dış mandalı gibiyiz? Sizlerin sadece o kolu tutup kapıyı açmanıza yarayan, ancak; sizler içeri girdiğinizde dışarıda yapayalnız bıraktığınız o kapı kolu, tek başına ve sokaklarda türlü türlü zorluklarla mücadele eden, tüm kötü şartlarla karşı karşıya kalmış ve sanki sadece sizlerin içeride ki sıcak huzurunuzu koruyan kapı kollarıyız. O kol bozuk olsaydı, belki o an içeri giremezdiniz. Tabii ki yenisini takarız, sorun olmaz diyebilirsiniz. Ancak; ne yazık ki, bu hikâyede bahsedilen kapı kolu, bir insan ve bu nedenle empati kurmak zorunda olmanıza üzüldüm. Evet. Empatiyle devam edelim.
Bu işin sağlıklı ve uzun ömürlü yapılabilmesi çok önemli! zira bir insanın emekli olabilmesi için ortalama 65 yaşına kadar mecburen çalışması gerekiyor. Nitekim, bu yaşta bu işe devam edebilmek, çok zor “bence imkansız.” Ama yine de bu durum için şimdiden sağlıklı bir iş gücüne zemin hazırlanması gerekiyor. Bugüne kadar özel şirketlerin hegemonyası altında ezilen sayaç okuyucu personelleri için bundan sonra insani çalışma şartlarının uygulanmasını istiyorum/istiyoruz. Geçmişte uygulandığı söylenen bir rivayete göre İSKİ olarak sayaç okuma işinin günde kaç adet okunabilirliği sahada yetkili bir ekip tarafından incelenmiş ve sonuç olarak 09:00-17:00 saatleri içerisinde 300 adet okumanın ideal olduğu anlaşılmış ve daha fazlasını okumayı denediklerinde ise çokça hata yaptıklarını fark etmişler. Maalesef, bu tespit hiçbir zaman uygulanmadı. Hatta; böyle bir testin yapılmadığı bile söylendi. Peki bu test neden yapılmıyor? Bu düşünceyi destekleyen diğer bir bilgi ise bizlerin sahada çalışırken bu testin sonucunu görebiliyor, olmamızdır. İsterseniz tekrar test edebilirsiniz.
Şirketlerin bu işleri yürütme politikası malûm az işçi, çok iş! bu nedenle tüm çalışanlar iş yükünün ezici ve sağlığı tehlikeye atan yönlerini görmezden gelmek zorunda kaldılar. “Aman! işi bitiremezsem mahvolurum.” İstirahat etmeyi unutan mı dersin, sahada yaşanabilecek ve işin bitmesini engelleyecek tüm öngörülemez aksilikleri ortadan kaldırmak için koşuşturmak mı dersin. Peki, bu psikozdan nasıl kurtulabiliriz. Öncelikle iş sayısını olması gereken rakamlarla buluşturup, işçiyi çalışma saatleri içerisinde sahada tutarak ve kendisinin sağlıklı bir çalışma programı uygulamasına destek vererek sağlayabiliriz. Mesela; ben bu süreçte şahsen dizlerimde menüsküs, fıtık rahatsızlığı ve diğer komplikasyonlarla birlikte birçok problem yaşıyorum. Gelecekte kendime ve sevdiklerime ayıracağım zamanın tüm kalitesi düştü, belki de hiç olmayacak seviyeye de gelebilir. Bu durumun ilginç olan kısmı ise çalıştığımız kurum için sağlığımızdan olduğumuz da çalışıp çalışmamak sizin tercihiniz diyerek, istifa kartlarını önümüze sürüyorlar. Sonra, kendimizi bin bir türlü mücadelenin içinde buluyoruz. Neden? Çünkü; sağlıklı bir çalışma programının uygulanmaması ve takip edilememesinden dolayı sorunlar zinciri kopmadığı gibi hepimize birer pranga takıyor.
Korona virüsle başlayan yeni dünya düzeninde biz saha çalışanları olarak kesinlikle görmezden geliniyoruz. Her gün yüzlerce hatta binlerce bulaş riskleri içinde çalışıyoruz. Psikolojik olarak ne kadar çok yıprandığınızı tarif bile edemiyorum. Virüsün ilk yayılımında 35 kodu ile çalışma imkanları sağlandı ancak 2. yayılım meydana geldiğinde hiçbir önlem alınamadı. Sanırım bunun çözümü; saha çalışanlarına özel sağlık sigortası uygulanması ve gerekli tetkiklerin düzenli olarak yapılmasıdır. Başka bir konu da kaçak tutanaklarının okuyucular tarafından yapılması istenmektedir. Şartnameye göre bu mümkün ancak; şartlar sokakta aynı nameyi okumuyor. Her ay aynı yere gitmek ve ceza almış, aynı zamanda kurumsal yaşamdan uzak bir bireyin bizlere her an uygulayabileceği bir düşmanlığın tam önünde durmamıza neden oluyor. Bu işin ayrı bir personel tarafından yapılması daha doğru olur. Çünkü; biz tek başımıza çalışıyoruz. Tabi bu uygulamayı bizlere dayatan yönetici pozisyonundaki kıymetli müdürlerimizin bizlerin sahada karşı karşıya geleceğimiz riskleri pekte önemsediğini sanmıyoruz. Onlar varsa yoksa iş yürüsün de ne olursa olsun modundalar.
Bir başka önemli konu da iş kıyafetlerinin yetersiz olmasıdır. Bizlerin saha da çalışırken her gün İSKİ (İSPER) kıyafetlerimizin eksiksiz bir şekilde olması gerekiyor. Bu dönem verilen ayakkabılar kullanıma uygundu, onun dışında verilen tüm kıyafetlerden memnun olan bir personel olduğunu düşünmüyorum. Bizler; sayaç okuma personelleri olarak hak ettiğimiz kadroyu ve eşit işe eşit ücret ilkesinin bir an önce uygulanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Yazımın başlığında da belirtiğim gibi artık biz İSKİ ye baba demek ve aidiyet hissetmek istiyoruz. Dış kapının dış mandalı olmaktan artık bıktık ve usandık. Bizim gibi beklemek yerine haklarımız için mücadele etmeyi sürdüren İBBÇ-DER yönetimine teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Saygılarımla