Cemal Bilgin
Son yıllarda özellikle herhangi bir sendikal örgütlenmede yer almayan, kamu emekçisi birçok taşeron işçinin organize hareket ederek eylemler yapmaya başladı. Klasik sendika yapısı içinde kendisine yer bulamayan, büyük konfederasyonların ilgisine ve alakasına mazhar olamayan, sol-sosyalist olma iddiası taşıyan partilerin kulak kabartmadığı bu eylemler ve yapılar hızla güçleniyor. Görünen o ki daha da güçlenecek.
Ancak bu mücadelenin temsil ettiği bir siyaset hiçbir masada gündem edilmiyor, siyasetin meselesi olarak öne çıkarılmıyor.
Kamu çalışanı olmalarına rağmen taşeron ve kadrosuz çalıştırılan yüzbinlerce işçi var. AKP siyasetiyle birlikte kadro ümidi vererek güvencesizleştirme tavan yapmış durumda.

Taşeron düzeni kimleri sömürüyor?
MEB bünyesinde yılın sadece on ayı çalıştırılan PİCTES çalışanları, 4 Aralık 2017’den sonra işe girdiği için geçici işçi statüsü devam eden on binlerce işçi, hastanelerin bel kemiği olan HBYS çalışanları, kamu hizmeti veren Alo 170 işçileri, belediye iktisadi teşekküllerinde çalıştırılan yüzbinlerce belediye işçisi ve daha binlerce işçi, taşeron düzeni tarafından sömürülüyor. Bu işçiler yaşadıkları haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı günden güne seslerini yükseltiyorlar.
Genelde asgari ücretle, patronların inisiyatifine kalmış keyfi çalışma süreleriyle, izin hakları gasp edilerek, aynı kurumlarda çalıştıkları kadrolu işçilerin sahip olduğu ikramiye, kreş, servis gibi haklardan mahrum olarak çalışan işçiler her yerde mevcut.
Artık birçok iş yerinde sendikalı kat kat fazlası kadar taşeron işçi çalışıyor. Bu işçiler hâlâ sendikalar tarafından görmezden geliniyorlar.
Peki, ne olmalıdır?
Ayrımsız, şartsız ve koşulsuz, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı olmalıdır.
Kamuda, belediyelerde ve özel sektörde sendikasız ve toplu iş sözleşme hakkı tanımayan, taşeron sistem yasaklanmalıdır.
İşçiler işe girer girmez sigortalı ve sendikalı olmalı, TİS haklarından yararlanmalı, eğitim almalı, bilinçlenmeli ve sendikalarda güçlü olmalıdır.
Yetkili sendikalardan hesap sorulmalı ve işverenlerin çalışma ofisi haline gelmiş kokuşmuş ve çürümüş sendikal düzen değişmelidir. Sendikacılık meslek olmaktan çıkmalıdır.
İşçiler güçlenmeli ve düzen siyasetlerine muhtaç kalmamalıdır. Böylelikle sınıf siyasetinde kolaylıkla yerlerini almalıdır. Partisiz tek bir işçi kalmamalıdır.
İşçilerin hakkını gasp eden işverenlerin ticaret sicillerine usulsüzlükler kalıcı ve takip edilebilir şekilde olarak işlenmelidir. Ve onlardan daha çok vergi alınmalıdır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları patronlardan bağımsız olmalı ve Çalışma Bakanlığı’nın asıl işçileri olmalıdır.
İşçileri emekçileri koruyan ve kollayan maddeler anayasal güvence altına alınmalıdır. Kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı olmalıdır. Hiçbir işçinin sosyal ve özlük hakları enflasyonun altında kalmamalıdır.
Göçmen işçi arkadaşlarımız da TİS haklarından yararlanmalıdır.
İşçi sınıfını bölmeye ve ayrıştırmaya izin vermeyeceğiz. Biliyoruz ki çalışma hayatımızdaki yaşadığımız tüm sorunlar sınıfsaldır.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ağustos 2022 tarihli 6. sayısında yayınlanmıştır.