Boğaziçi Üniversitesi’nin Kaderi Sınıf Mücadelesine Bağlı

M. Şadi Ozansü

Boğaziçi Üniversitesi; öğretim üyesi, öğrencisi ve çalışanıyla Türkiye toplumunun elit bir parçasıdır. Aynı tespit ODTÜ için de diğer büyük ve geleneksel devlet üniversiteleri için de yapılabilir. Hiçbiri ne geçmişte ne bugün “Devrimin Kaleleri” değildiler, değildirler. Sonuçta mezunlarının büyük bir kısmı dünyanın bütün kapitalist ülkelerinde olduğu gibi ister istemez hayatlarının geri kalanını sisteme hizmet sunmakla geçirirler. Ta ki işçi sınıfı iktidarı ele geçirene kadar. Bununla birlikte diğer üniversitelerden farklı olarak iki yıldan fazla bir süredir Boğaziçi Üniversitesi’nde süren mücadele son derece önemli. Çünkü diğer üniversitelerde benzeri olmuyor. Onlar şu ya da bu şekilde teslim alınmış durumdalar.

“Tek Adam Rejimi” Boğaziçi Üniversitesi’ni batırmakla meşgul. Ama bu işi bilinçli olarak yürütüyor. Üniversitenin başına “Tek Adam” tarafından yerleştirilmiş olan “Tek Adam”ın astığı astık kestiği kestik. Artık bazı öğretim üyelerinin işlerine son verildiği kendilerine tebliğ bile edilmiyor, bankamatik hesaplarının kapanmış olmasından anlıyorlar. Sanki askeri rejim dönemi büyük patron şirketlerinin sorgusuz sualsiz işçi atması gibi. Ülke -pardon, üniversite- çürüyor, Tek Adam’ın umuru değil. Çünkü onun için o topraklar(!) aslında bir tatbikat sahası. “Görelim ne kadar dayanacaklar?” diye bakıyor.

“Rektörlüğe” sırtlarını dönenler “seçime kadar dayanın” diyen muhalefet partileri gibi oldular

Özellikle öğretim üyeleri “Tek Adam” rejimine karşı yıllardır sırtlarını dönüyorlar. Bu tutum bugüne kadar haysiyetli bir mücadele olarak alkış topladı. Bu açıdan biraz Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşünü andırıyor. Ama artık “Tek Adam” bundan fazla etkilenmediği gibi artık sanki biraz da memnun çünkü ahali pek ilgilenmiyor. Herkes “olası” seçimlere kilitlenmiş durumda.

Oysa yapılması gereken başka mücadele biçimleri var

Evet “intelicentsiya bir anlamda sınıf mücadelesinin laboratuvarıdır.” Buradan çıkartılacak deneyimler pekâlâ bütün topluma örnek olabilir. Nasıl mı? Şöyle: Boğaziçi Üniversitesi’nde başta öğretim üyeleri, yardımcıları, araştırma görevlileri, öğrenciler ve çalışanlar sandıkları kurup kendi delegelerini özgürce seçmeliler. Seçtikleri delegeleri kendi vekilleri tayin etmeli ve onları demokratik bir düzen için mücadeleye sevk edebilecekleri gibi bu vekaleti yerine getirmeyecek olanları da azledebilmeliler. Bu delege vekiller önce şehrin sonra ülkenin bütün öğrenim kurumlarına örnek olmalı, benzer delegeler oralardan da seçilmeli ve aldıkları vekaletle önce İl Genel Meclisine sonra ülke çapında oluşacak Genel Meclise katılmalıdırlar. Böyle seçilecek delegasyonlar mücadele içindeki -grev, işgal, iş bırakma, toplu oturma eylemleri yürüten- sendikalı ve sendikasız bütün işyerlerinde oluşturulmalı ve hepsi bir araya gelmelidirler. Toplantı yerleri belediyelerin salon ve lokalleri olabilir.

Böyle delegasyonların bir araya gelip toplanmaları bile ülke çapında bir heyecan yaratacak ve demokrasi mücadelesinin başını emekçilerin, işçilerin, çalışanların çekmesine fırsat yaratacaktır.

Unutulmasın, bu işi Şili’de bırakalım üniversite hoca ve öğrencilerini lise öğrencileri başlattılar. Bizde de pekâlâ mümkündür. Ülkenin üzerine de herhalde ölü toprağı serpilmedi? Ütopya değil, çok basit bir demokratik hakkın kullanılmasıdır bu. Sonuçta önerdiğimiz delegelerin seçimidir. O kadar. Sandığı ortadan kaldıran ve temelli kaldırmak isteyen bir yönetimin karşısına sandık koyarak, ama “işte bizim üniversite yönetimine sizden farklı olarak atamayla değil demokratik olarak seçtiklerimiz de şunlardır” demenin ötesinde “demokrasi mücadelesi için vekil tayin ettiklerimiz de şunlardır” diyebilecek bir seçim.

Yani başka bir ifadeyle, “seçim öyle değil böyle yapılır” diyecek bir anlayışı hâkim kılmak. Şimdilik daha fazlası değil.

Her şey bir kenara, Boğaziçi Üniversitesi çalışanları ve öğrencileri kampüs içinde bile bu adımı atsalar, BÜ’nün “Tek Adam”ının gerçek Tek Adam’ın danışmanları tarafından nasıl geri adım atmaya itileceğini göreceklerdir.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ocak 2023 tarihli 11. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir