Kadrican Mendi **
Aslında bu başlığı “İşçiler neden Sol partilere oy vermiyor?” şeklinde de koyabilirdik!
Buna verilebilecek en basit cevap “güvensizlik”tir; Sol’un vadettiklerine güvensizlik ile Sol’un vadettiklerini yapabileceğine güvensizlik!
Tartışmanın tarihsel boyutuna daha önce değinmiştik. [1]
İttihatçı/Kemalist ekiplerin Osmanlı coğrafyasında giriştikleri “sermayenin İslamileştirilmesi” projesi, etnisite mühendisliği ve sistematik katliamlarla coğrafyanın sosyolojisini tamamen darmadağın edilerek yürütüldü. İşçi/emekçi sınıfın tüm tecrübesi ve örgütlülüğü dağıtıldı, gayr-ı müslimlerden boşaltılan yerlere milyonlarca muhacir getirilerek “sıfırdan bir ulus” oluşturuldu! Bu “muhteşem başarı” 20. yüzyılın diğer faşist yönetimleri tarafından da örnek alındı ve 2. Dünya Savaşı’nda uygulandı!
İttihatçı/Kemalist kadro toplumsal düzeni, dolayısıyla emekçi sınıfın kontrolünü; bürokrat, tüccar ve büyük toprak sahiplerinin dâhil edildiği bir iktidar bloğu vasıtasıyla sağladı. Süreç içinde bu bloğun bileşenleri, “yeni ulus”un devlete bağımlı karakteri üzerinden toplumsal mobilizasyonun aktörleri haline dönüştüler. Devlet içinde Ankara ile taşra arasında ortaya çıkan iktidar mücadelesi ise topluma sağ ve sol arasında bir çekişme olarak yansıtıldı. Oysa mesele kitleye kimin hükmedeceği ile alakalıydı.
Demokrat Parti’nin temsil ettiği Anadolu güçlerinin (ki aslında bunlar Kemalistler tarafından dışlanan ama son derece güçlü örgütlenmiş, Anadolu’ya tamamen hâkim olan ittihatçı tüccar/eşraf takımıydı) “Anadolu’nun şahlanışı” hikâyesi AKP sürecinde “Anadolu aslanları İstanbul sermayesine karşı” hikâyesi üzerinden pazarlandı.
Bu söylemin emekçi sınıf üzerinde reel bir karşılığı oldu. Ankara tarafından geleneksel değerlerine, dini yaşayışlarına karşı en hafifinden hoşgörüsüzlük olarak görülen uygulamalar karşısında kendini dışlanmış hisseden toplumsal kesimler (ki bunlar aynı zamanda en geniş emekçi kesimleriydi) Sağ siyaseti üzerinden devlete ulaşabilecekleri muhataplar buldular. Devlet böyle olmak zorunda değildi! Eğer Sağ siyaset desteklenirse pekâlâ kendilerine ve değerlerine saygılı bir iktidar altında yaşamak mümkündü. Bu son derece etkili ve somut bir alternatif idi. İnsanlar ekonomik kalkınmadan önce ya da onunla beraber “saygı” görmek ve inandıkları biçimde var olmak istiyorlardı.
60’larla birlikte metropollerde yükselen sol siyaset Anadolu’da kendini kalıcı olarak “var”edemedi. Kemalist cumhuriyetin “devrim kanunları”nı emekçilere program olarak sunan “sol” siyaset Kemalistlerle ortak bir ideolojik perspektifi paylaşıyordu; gerici, cahil, tarikat ve cemaatlerin kontrolündeki halkı bu karanlıktan kurtarmak!
Ama “tarikatlar ve cemaatler”in tabanının aynı zamanda ve tam da emekçilere tekabül ettiği gerçeğiyle yüzleşilemedi.
Başa dönersek, değerlerine cepheden saldıran bir söylemin emekçiler üzerinde güven hissi yaratması mümkün değildi ve halen de değil! Geldiğimiz noktada tarikat ve cemaatlerin düzenin kontrolünde olduğunu fark eden emekçiler dahi bu sorunun telafisinin kendileriyle aynı anlam dünyası içinden konuşan sağ siyasetler tarafından başarılabileceğini düşünüyor!
AKP süreciyle birlikte Sağ eleştirisi yapabilen genç emekçiler dahi “AKP’den kurtuluş”un reel olarak ancak “millet ittifakı” ile mümkün olduğunu düşünüyor olmalılar ki yapılan anketlerdeki sol/emek partilerin aldıkları oy oranları da bunu net biçimde gösteriyor. Yani “güvensizliğin” ikinci biçimi ile; “sol/emek siyasetinin mevcut toplumsal zeminde iktidar şansının olmayışı” ile karşı karşıyayız!
Peki, “ne yapmalı?” sorusuna gelirsek cevabı şu olabilir; öncelikle mevcut toplumsal yapının ve iktidar biçiminin doğru bir tahlilini yapmak!
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Nisan 2022 tarihli 2. sayısında yayınlanmıştır.
** İKEP, Sakarya İl Temsilcisi
[1] https://iscininkendipartisi.org/wp/2021/12/23/yagmanin-ekonomi-
politigi-sapkadan-tavsan-cikarmak/